
Gençlik, bir medeniyetin diriliş umududur. Tıpkı bir nehrin kaynağından beslenerek coşkun bir ırmak haline gelmesi gibi, gençlik de doğru bir istikametle buluştuğunda, önüne çıkan her engeli aşacak kudrete erişir. İslami çalışmaların özünde yer alan gençlik faaliyetleri, yalnızca bireysel bir irşad meselesi değil, aynı zamanda bir medeniyet mücadelesidir. Zira gençlik, sadece bugünün değil, yarının da mimarıdır. Onları ihmal etmek, bir çağın ruhunu kaybetmek demektir.
İslam tarihi, gençliğin mücadele ve direnişle yoğrulmuş sayfalarıyla doludur. Hz. Ali’nin henüz on yaşında iken Peygamber’in davetine "Ben bu daveti duydum ve kabul ettim" diyerek verdiği cevap, bir iman hamlesinin gençlikle nasıl filizlendiğinin sembolüdür. Mus’ab bin Umeyr, Medine’ye gittiğinde bir öğretmen, bir davetçi ve aynı zamanda bir mücadele adamıydı. Onun gençliği, İslam’ın ilk neslinin inşasında kritik bir rol oynadı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettiğinde yirmi bir yaşındaydı. Bu, gençliğin doğru bir hedefle, sağlam bir iradeyle ve Allah’a dayanan bir tevekkülle neler başarabileceğinin en büyük ispatıdır.
Bugünün gençliği de aynı potansiyele sahiptir. Ancak modern çağın getirdiği kültürel erozyon, değerlerin yozlaşması ve kimliksizleştirme politikaları, gençleri bir mücadele alanının ortasına atmıştır. Bu mücadelede ya kaybolup gidecekler ya da kendilerini yeniden inşa ederek bir direniş hattı kuracaklar.
Gençlik çalışmaları, sadece teorik bilgilerin aktarıldığı bir süreç değildir. Bu çalışmalar, aynı zamanda bir şuurlanma, bir bilinçlenme ve bir direniş hareketidir. Çünkü İslami gençlik, pasif bir teslimiyetle değil, aktif bir mücadeleyle var olur. Bugünün dünyasında gençler, küresel seküler sistemin dayattığı tüketim kültürüne, ahlaki çöküntüye ve manevi buhrana karşı bir direniş sergilemek zorundadır.
Bu direniş, sadece siyasi veya sosyal bir tavır değil, aynı zamanda bir varoluş mücadelesidir. Gençler, kendilerine dayatılan "modern kölelik" düzenine karşı Kur’an’ın özgürleştirici mesajıyla ayakta durmalıdır. İslami gençlik çalışmaları, onlara bu mücadelede rehberlik etmeli; onları, Batı’nın kurguladığı "bireysel mutluluk" yanılsamasına değil, İslam’ın "ümmet bilinci"ne taşımalıdır.
Gençliğe ulaşmanın yolu, onların dilini konuşmaktan geçer. Sadece kuru vaazlar, katı disiplin anlayışları ve yenilen(e)memiş eğitim metotları, gençleri mücadele alanından uzaklaştırmaktadır. Bunun yerine, gençlerin ilgi alanlarına hitap eden, sanatı, sporu, teknolojiyi ve edebiyatı da İslami bir perspektifle harmanlayan bir yaklaşım benimsenmelidir.
Gençlerin estetik duygularını besleyecek İslami sanat atölyeleri, şiir dinletileri, sinema ve tiyatro çalışmaları bugün daha fazla önem kazanmıştır. Peygamber’in (s.a.v.) "Güçlü mümin, zayıf müminden hayırlıdır" hadisi ışığında, gençlerin bedensel ve ruhsal sağlığını koruyacak spor faaliyetleri teşvik edilmelidir. Gençlerin düşünce dünyasını zenginleştirecek kitap okuma halkaları, müzakereler ve akademik çalışmalar özellikle desteklenmelidir.
Gençlik, İslam’ın yeniden dirilişinin anahtarıdır. Onları kazanmak, sadece bireyleri değil, geleceğin toplumunu inşa etmek demektir. Bugünün gençleri, yarının küfre, zulme karşı direnişçileri, alimleri, sanatçıları ve liderleri olacaktır. Bu sebeple, İslami gençlik çalışmaları sıradan bir faaliyet alanı değil, bir varoluş mücadelesidir.
Her genç bir fidandır. Ona verilen emek, sulanan bir ağaç gibi, ileride gölgesinden ve meyvesinden istifade edilecek bir esere dönüşecektir. Unutmayalım ki Ali’ler, Erkam bin Erkam’lar, Abdurrahman bin Avf’lar, Abdullah bin Mesud’lar, Zeyd bin Sabit’ler yalnızca geçmişte yaşamadı; onlar, bugünün gençliğinin içinde yeniden doğmayı bekliyor.
Öyleyse, "Gençliği kazanmak, geleceği fethetmektir" şiarıyla yola çıkalım. Çünkü direniş, bugün başlar; zafer ise yarın, gençlerin omuzlarında yükselecektir inşallah.