28ŞUBAT -UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ

Ülkemizin birkaç yılda bir farklı türden darbelere veya darbe girişimlerine muhatap kaldığı bilinmektedir. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden bir önceki müdahale olan 28 Şubat, dindar insanların her alanda baskı altına alınmasıyla başlayıp 1997 yılında iktidardaki Refahyol hükümetinin, silahlı kuvvetler tarafından istifa etmek zorunda bırakılmasıyla gerçekleştirildi. Daha önce gerçekleştirilen 27 Mart, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin aksine, 28 Şubat sürecinde zinde güçler yönetime bizzat el koymayıp medya üzerinden yürütülen bir algı yönetimi ve topluma pompalanan korku üzerinden ağır baskılar yaşatıldı. Askerin hükümete fiilen el koymak yerine, medya aracılığıyla görevden uzaklaşmaya zorlaması, 28 Şubat'ın "post-modern darbe" olarak isimlendirilmesine sebep oldu. Askerlerin o günkü kendi ifadeleriyle, "demokrasiye balans ayarı" yapılmıştı. Tabi ki, Türkiye’deki medyanın o günkü tavrı, Türk Medya tarihine de kara bir leke olarak geçti. Tarih, darbeye şapka çıkaranların hepsini kaydetmiştir.
Bundan yaklaşık 28 yıl önce, Türkiye’de Müslüman toplumun değerleriyle birlikte yaşama arzusu ve kendisini yönetmesi için bir partiyi iktidara getirmesi, o güne kadar kendilerini ülkenin yegâne sahipleri olarak gören laik, seküler, jakoben tabakayı toplu bir cinnet senaryosunu sahnelemeye sevk etti. TÜSİAD, pijamalı, kartel medyası ve askerler üçlü koalisyon kurarak topluma ve değerlerimize karşı acımasız bir savaş başlattılar. Tıpkı 15 Temmuzda yapılmak istendiği gibi, tanklar topluma karşı yürütüldü, dönemin iktidarı alaşağı edildi, yüzbinlerce gencin eğitim hakkı engellendi, insanlar görevlerinden el çektirildi, mağdurlara sahip çıkmak isteyenler derdest edilerek farklı şekillerde mahkûm edildi. Halkın oylarıyla kurulmuş olan hükümeti etkisiz hale getirmek için insanlar haksız ithamlara ve soruşturmalara maruz bırakıldı, başörtülü memurlar, eşleri ve onlara destek verenler farklı şekillerde cezalandırıldı. Mesnetsiz bahanelerle öğrenciler okullarından atıldı, İmam Hatip Liselerinde okuyan öğrencilerin üniversiteye girişlerini engellemek için katsayı adaletsizliği icat edilerek bu okullar ve İlahiyat fakülteleri kapatılma noktasına getirildi, Kur’an kursları kapatıldı, 12 yaşın altındaki çocukların camiye gidip Kur’an öğrenmeleri yasakladı. Resmi tören ve programlarda bayanlar başörtülerinden, erkekler sakallarından dolayı akla hayale gelmeyecek hakaret ve baskılara maruz bırakıldı. Soruşturmalar, kovuşturmalar, takipler, gözaltına almalar, görevden almalar, haksız mahkûmiyetler, kısaca ülke, inanan insanlar için gerçekten cehenneme dönüştürüldü. Bir avuç azgın azınlığın kaprisleri için ülke milyarlarca dolar maddi ve beşeri zarara uğratıldı. Bankalar hortumlandı, Gayrı safi milli hasılanın üçte biri buharlaştırıldı. Ve dönemin kuvvetli ve kudretli bir paşası '28 Şubat bin yıl sürecek' diyerek, bu topraklarda İslami değerlerin yaşanmasına dair tüm umutları yıkmak istedi. “Onlar tuzak kurdular. Allah ise, onların tuzaklarını bozdu. Allah tuzakları bozanların en hayırlısıdır.” (Al-i İmran/3, 54)
Ancak, her zaman olduğu gibi o gün de, ülkenin gerçek sahibi olan iman edenler, o sürecin kendileri için bir imtihan olduğu bilinci ve şuuruyla hareket ettiler. Hem ülkenin zarar görmemesi, hem de, o sınavı başarılı bir şekilde verebilmek adına ellerinden gelen fedakârlığı yaptılar. O günkü sebat, sağduyu, teenni, sorumluluk bilinci ve akl-ı selim ile hareket etmenin sonucunda büyük felaketlerin önüne geçildi.
Ancak, üzerinden 28 yıl geçmiş olmasına rağmen 28 Şubat post-modern darbenin yaraları tamamen iyileştirilmiş değildir. O günün brifingli, siyasi kararlarıyla mağdur edilenlerin birçoğunun mağduriyetleri hala tam olarak giderilmedi. Beraat etmeleri gerekirken, aynı torba dosyaya dâhil edildikleri için müebbet hapis cezası verilen, en ağır yorumla bile adli nitelikli süreli, hapis cezası alması gerekirken siyasi nitelikli müebbet hapis cezası verilen; delil niteliği tartışmalı olup ABD’de deşifre edilmiş dijital kayıtlarla cezalandırılan; avukatsız, işkenceli ve her türlü aşağılık yöntemle, onur kırıcı sorgulamalarda imzalatılan sahte ifade tutanaklarına dayanılarak gençlikleri ellerinden alınan; toplumsal zemin oluşturmak adına ev ya da işyerlerine yerleştiren sahte delillere dayanılarak, aşağılık iftiralarla suçluymuş gibi medyanın önüne atılan 28 Şubat mahkumları, post-modern darbenin mağdurları olarak hala cezaevlerinde bekleyenler var.
Af talebinde bulunmayan, vakur ve onurlu bir duruşla haklarını arayan, darbeciler yargılanıp serbest bırakılırken darbe hukukunun kararlarıyla içeride tutulan bu insanların ve ailelerinin hak taleplerinin gereğini yerine getirmek, başta Yargı, Hükumet ve TBMM olmak üzere tüm yetkililerin üzerine düşen bir görevdir.
Bu görev, artık daha fazla ertelenemez, ihmal edilemez. 28 Şubat 1997 tarihinde ülkemizde gerçekleştirilen örtülü, post-modern darbeyi, onu ülkemize reva görenleri, aktörlerini, piyonlarını ve destekçilerini en ağır şekilde kınıyor şu gerçeği tekrar vurgulamak istiyoruz: Başta, sözünü ettiğimiz yıllardır devam eden haksız tutuklamalar, hapisler olmak üzere, o sürecin neden olduğu her türlü mağduriyet, ciddiyetle üzerine gidilip çözülmediği, o dönemin sebep olduğu tüm haksız korku, endişe ve hukuksuzluklar giderilmediği, o dönemin aktörleri ve maşaları en açık şekilde ortaya çıkarılıp hak ettikleri cezaya çarptırılmadığı sürece 28 Şubat devam ediyor demektir. Eğer 28 Şubatın bittiğinden söz ediliyorsa; o dönemin bütün hukuksuzluklarının gerçekten giderilmesi gerekir. Aksi halde, her zaman işlerin istedikleri gibi gitmediğini düşünen birileri, darbe yapma teşebbüsünde bulunabilir. Rabbimiz, zalim emperyalistlerin ve uşaklarının tuzaklarını boşa çıkarsın, bir daha ülkemize ve tüm İslam topraklarına darbe yaşatılmasına izin vermesin, şu ana kadar maruz kaldığımız tüm darbelerin izlerinin bir an önce silinmesini nasip etsin.